Divan edebiyatı nedir?: Divan edebiyatı Türklerin İslâm dinini benimsemesinden sonra ortaya çıkan yazılı edebiyattır. Arap ve Fars edebiyatının etkisi altında gelişmiştir. Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçe’ye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir. Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin nedeni, şâirlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır.
Divan edebiyatı özellikleri
- Divan şiiri halktan kopuktur. Saray çevresi ve medreselilerin oluşturduğu, zevk aldığı bir edebiyattır.
- Söz ve anlam sanatçılarına, mecazlı anlatıma geniş ölçüde yer verilmiştir. Bunlar, sanatçıyı usta kılan önemli öğelerindendir.
- Arap ve İran edebiyatlarından alınma gazel, kaside, mesnevi, müstezat, rubai…gibi nazım biçimleri kullanmıştır. Tuyuğ ve şarkıyı Divan şairleri katmıştır edebiyatımıza.
- Arap ve İran kültürü, estetik anlayışı Divan edebiyatını önemli ölçüde beslemiştir. Sanatçılar, Arap ve İran sanat – edebiyat geleneklerine bağı kalmışlardır.
- Daha çok tam ve zengin uyak kullanılmış, “gö için uyak” anlayışı benimsenmiştir.
- Sanatçılar “mazmun” adı verilen ortak benzetmeler kullanmışlardır. Örneğin ok yerine kirpik diş yerine inci, boy yerine servi, dudak yerine gonca…
- İlk örnekleri 13.yüzyılda görülen Divan şiiri, varlığını, 19.yüzyılın ortalarına kadar sürdürmüştür. ilk Divan şairi din dışı şiirler yazan Hoca Dehhani’dir. İlk Divan şairleri, şiirlerinde ağırlıklı olarak Türkçeyi kullanmışlar ancak dil, 16. yüzyıldan sonra oldukça ağırlaşmıştır.
- Toplumla ilgili konular işlenmemiş, bireysel konulara yer verilmiştir. Sanatçılar çeşitli olumsuzluklar düzene değil, kişiye bağlamışlardır.
- Aşk, şarap, tasavvuf, rintlik gibi değişmeyen konular işlenmiştir. Klasik aşk öyküleri, din ve tasavvuf, felsefe…
- Konudan çok, konunun işleniş biçimine (kurallara önem vermişlerdir. Yeni konular bulma yerine var olan konularda daha güzel yazma uğraşına girmişlerdir. Bu yanıyla Divan şiiri, hem konu hem de biçimce özgün değil, taklide dayalıdır. Örneğin, bir Arap halk öyküsü olan Leyla ve Mecnun pek çok sanatçı tarafından kullanılmıştır.
- Şiirde her beyit anlamca ötekilerden bağımsızdır. Konu bütünlüğü, bütün güzelliği değil, parça güzelliği temel alınmıştır.
- Ölçüsü aruz, nazım birimi beyittir. ( Dörtlük ve bentlerle yazılanlar da vardır: şarkı, terkib -i bent…
- Genelde aruzu kullanan Divan şairlerinden Nedim, Aşık Paşa ve Şeyh Galip’in heceyle şiir denemeleri vardır.
Divan edebiyatı dönem özellikleri
Türkler’in 10.yüzyılda İslamiyet’i benimsemesiyle dil, kültür, uygarlık değerleri ve bilim alanında Arap ve Fars (İran) etkisi kendisini hissettirmeye başlamıştır. Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçe’ye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini göstermiştir. Bilim dili olarak Arapça, sanat ve edebiyat dili olarak da Farsça seçildi. Bu durum Türkçe’nin gelişimini önemli ölçüde etkilemiştir. Ortaya “Osmanlıca nasıl bir dildir? “Osmanlıca” denen Arapça, Farsça, Türkçe karışımı bir dil çıkmıştır. Şiir, düz yazıya baskın gelmiştir. Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin sebebi, şairlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır.
Divan edebiyatının en önemli kaynakları; İran mitolojisi, İslam inançları, tasavvuf felsefesi, peygamberle ilgili öykü ve mucizeler, Türk tarihi ve kültürü olmuştur. Divan edebiyatının ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddin Rumi bütün yapıtlarını Farsça yazmıştır. Divan edebiyatı, özellikle
Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim’in ve Şeyh Galib’in ardından 18. yüzyılda bir duraklama dönemine girdi. Daha sonraki şairler özellikle bu iki şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar ortaya koyamadılar. 19. yüzyılda Divan edebiyatı tamamen gözden düştü. Tanzimat’la birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler, konular denenmeye başlandı.
Divan edebiyatı türleri nelerdir?
A. Beyitle Yazılan Türler:
- Beyit
- Kaside
- Mesnevi
- Hicviye
- Tevhid ve Münacat
- Terci-i Bend
- Müstezat
- Musammat
- Terkib-i Bend
- Naat
- Miraciye
- Tehzil
- Kıt’a
- Mersiye
- Müfred
- Gazel
B. Dörtlüklerle Yazılan Türler
- Rubai
- Tuyuğ
- Mısra
- Şarkı
- Muhammes
- Tahmis
- Murabba
- Taştir
- Müsemmen
- Muaşşer
- Müseddes
Divan edebiyatı dönemleri
Kuruluş Dönemi (XIII. yy.-XV. yy’ın ilk yarısı): Bu dönemde Sadi, Feridettin Attar, Nizami gibi İranlı şairlerin yapıtları Türkçe’ye (Osmanlıca’ya) çevrildi. Bu çeviriler, biçim ve öz bakımından yeni bir edebiyat geleneğinin kurulmasına ön ayak oldu.Gülşehri, Hoca Dehhani, Nesimi, Ahmet Dai, Kadı Burhanettin, Şeyhi gibi şairler, bazen din dışı konuları, çoğunlukla da, çeviri yapıtların etkisiyle, tasavvuf konularını işlediler.
Geçiş Dönemi (XV. yy’ın ikinci yarısı-XVI. yy’ın başları): Saray ve çevresinde oluşan divan edebiyatı, bu dönemde özellikle belirli bir sınıfın (saray ve çevresi) edebiyatı olma niteliği aldı. Seçtikleri konular, genel eğilimleri, dilleri ve dünya görüşleri, şairleri bu sınıfın hizmetine soktu. Saray ve çevresinden yakın ilgi ve destek gören, ama topluma açılmayan divan edebiyatı, resmi bir edebiyat, daha doğrusu bürokratik bir edebiyat kimliğine büründü. Ahmet Paşa, Necati şiir alanında, Mercimek Ahmet, Âşık paşazade ve Sinan Paşa düzyazı alanında başarılı yapıtlar ortaya koydular.
Olgunluk Dönemi (XVI. yy’ın başları-XVIII. yy’ın ikinci yarısı): Bu dönem, Fars edebiyatı etkilerinin en aza indiği, divan şairlerinin ve yazarlarının kendi kişiliklerini, yaratıcılıklarını en iyi biçimde gösterdikleri dönem olarak kabul edilebilir. Divan şair ve yazarları bu dönemde, etkilenme ve esinlenme yerine, özgün yapıya yöneldiler; biçim ve içerikte bazı yerli öğeler oluşturdular. Şairlerin bazıları (özellikle Şeyh Galip), “Sebk-i Hindi” akımını tanıttılar ve bu akıma uygun şiirler yazdılar. Sabit ve Nabi’nin başlattığı “yerlileşme”yse, Nedim’de ve onu izleyenlerde belirli bir bütünlük kazandı. Bu dönemin şairleri arasında Fuzuli, Hayali, Baki, Bağdatlı Ruhi, Taşlıcalı Yahya, Naili, Nabi, Nef’i, Nedim, Şeyh Galip, Koca Ragıp Paşa, yazarları arasındaysa Sehi Bey, Âşık Çelebi, EvliyaÇelebi, Kâtip Çelebi, Peçcvi, Naima, Koçi Bey, Veysi, Nergisi, Yirmisekiz Mehmet Çelebi, vb. sayılabilir.
Çöküş Dönemi (XVIII. yy’ın ikinci yarısı- XIX. yy’ın ilk yarısı): Osmanlı toplumunda görülen yenileşme akımları ve girişimleri, Batı dünyasıyla çeşitli alanlarda kurulan yakın ilişkiler, gazete ve dergilerin Osmanlı ülkesinde de yayınlanmaya başlanması, bazı Osmanlı aydınlarının Batı ülkelerinde öğrenim görmeleri, Batı toplumlarını ve uygarlığını yakından tanımaları, edebiyat dünyasında da belirli bir etki uyandırdı. Diliyle, dünya görüşüyle toplumdan kopuk olan dîvan edebiyatı, yeni Osmanlı aydınları tarafından eleştirilmeye başlandı. Böylece, divan edebiyatının kendi çerçevesi içinde en güzeli yapılandırma, en güzel deyişe varma anlayışı değişmeye, edebiyatı toplumun eğitilmesinde, ahlâkının düzeltilmesinde, çevresini tanımasında ve değiştirmeye yönelmesinde etkin bir araç olarak görme eğilimi yaygınlaşmaya başladı. Divan edebiyatı, ilk sivil gazetenin çıkış tarihi olan 1860 yıllarında sona ermiş kabul edilmektedir.